type="text/css"> google siteekle
   
 
  TÜRKÇE

*TÜRKÇE*
ödevler aşağıda ama önce
içindekiler neler ? bi
bakalım . . .
  

içindekiler

ödev 1 : efsane
 >>tıkla<<


ödev  2:fiillerde 
çatı             >>tıkla<<

ödev  3:
ödev  4: 
ödev  5:
ödev  6:
ödev  7:
ödev  8:
ödev  9:
ödev 10:
ödev 11:
ödev 12:
ödev 13:
ödev 14:
ödev 15:
ödev 16:
ödev 17:
ödev 18:
ödev 19:
ödev 20:
ödev 21:
ödev 22:
ödev 23:
ÖDEV 1  :  EFSANE   

EFSANE NEDİR ?

Halk edebiyatı ürünlerinden biri olan efsaneler, geçmişle günümüz arasında kültürel aktarımı sağlayan, insanın ve onun oluşturduğu kültürel yapının anlaşılmasına katkıda bulanan alanlardan biridir. Gerçek ve hayali varlıklara, yer ve olaylara olağanüstü özellikler atfederek oluşturulan, anlatılanların gerçek olduğuna ilişkin inançla birlikte kişinin bireysel - toplumsal yaşamını yönlendiren söyleyeni belli edebiyat türlerinden biridir.

Konularına göre şöyle sınıflandırılırlar:

Tarihi yer, kişi ve olaylarla ilgili efsaneler
Olağanüstü varlıklarla ilgili efsaneler
Hayvanlarla ilgili efsaneler
Dinsel konularla ilgili efsaneler
Bitki ve ağaçlarla ilgili efsaneler
Doğal çevre ve olaylarla ilgili efsaneler 

Balıkesir Efsanesi
Tarihçilere göre Balıkesir adı, Bizans imparatoru Hadrianus'un av partilerinde kullanmak için yaptırdığı Paleo Kastro (Eski Hisar) sözcüğünden kaynaklanmaktadır. Tarihî bir gerçekliği de bulunan bu ad, daha sonra halk etimolojisi sayesinde değişik rivayet ve yorumlara da konu teşkil etmiştir. Biz bu rivayetlerden birkaçını kısaca anlatmak istiyoruz.

Balıkesir adı daha çok bal, balık, kesir ve hisar kelimeleri üzerinde yapılan oynamalarla izah edilmektedir. Bir rivayete göre Balıkesir'in adı eskiden Balık Hisar şeklindeymiş. Buradaki balık sözü Eski Türkçe'de şehir, kale veya saray anlamı taşımaktaymış. Kale Şehri anlamını veren bu rivayete göre bu ad, XI. yüzyıldan sonra kullanılmaz olmuştur. Gerçekten de Orta Asya'da Beşbalık gibi bazı Uygur devrine ait yer isimlerinde balık kelimesinin şehir anlamında kullanıldığı dikkati çekmektedir.

Diğer bir rivayete göre ise Balıkesir adı, balı kesir, yani balı çok, bol anlamındaki söz grubundan gelmektedir. Buna göre Balıkesir'in balının bol ve lezzetli oluşu bu adı almasına sebep olmuştur.

Başka bir rivayet ise Balıkesir'in ilk kurulduğu yıllarda buraya gelen bir yabancının iyi muamele görmemesi üzerine balı keser, yani hatır, gönül tanımaz adını verdiği şeklindedir. Buna göre bal, Arapça'da hatır, gönül anlamını taşımaktadır.

Bunların dışında bölgede bir süre hakim olan İran hükümdarı Balı Kisra veya civardaki Yılanlı Dağ'ın eski adı olan Balcea ya da Pelecas'ın Balıkesir adının ilk şekli olduğu ileri sürülmektedir. Fakat bunlar uzak ihtimaller olarak değerlendirilmektedir.

Bütün bu rivayetler içinde en mantıklı olan, buraya yerleşen Türk oymaklarının Orta Asya hatıralarını canlı tutmak için koymuş olabilecekleri Balık Hisar adıdır.

İlimizin Balıkesir dışında tarihte daha çok anılan bir adı daha vardır. Bu ad yörede bir süre hakim olan Karesioğulları Beyliği'nin kurucusu Karasi Bey'den kaynaklanan Karesi adıdır. İlimiz gerek beylik, gerekse Osmanlı sancaklığı döneminde daha çok bu adla anılmıştır. Bir rivayete göre de Karesi beyinin oturduğu kaleye Beylik Hisar adı verildiği için bu ad değişerek bugünkü Balıkesir şeklini almış olduğu söylenir.



Sarıkız Efsanesi (En meşhur Türk Efsanesi)

Marmara ve Ege bölgelerini birbirinden ayıran ve genç dağlar grubuna giren Kazdağları'nın en yüksek tepesine Sarıkız Tepesi adı verilmektedir. Bu tepenin adı hakkında pek çok efsane anlatılmaktadır.

Çok eski zamanlarda Güre köyünde çok güzel bir kız varmış. Bu kızı köyün bütün gençleri sever ve evlenmek isterlermiş. Adı Sarıkız olan bu güzel kızın babası ise bin bir zahmetle büyüttüğü kızını, talip olan gençlerin hiç birine vermezmiş. Bunun üzerine gençler Sarıkız'a iftira etmişler. Köylüler de Sarıkız'ın babasına giderek:

"Kızın kötü yola saptı. Ya kızını öldürürsün ya da buralardan çekip gidersin" demişler.



Düşünüp taşınan baba, kızını öldürmeye kıyamaz; ancak köylülerin yüzüne bakabilmek için Sarıkız'ı gözden uzak tutmak gerektiğini düşünür.

Kızını yanına alan baba, Kazdağı'nın zirvesine çıkar ve güttükleri kazlarla birlikte kızını bırakıp geri döner. "Kurt kuş yerse de gözüm görmesin, yaşarsa da herkesten gizli yaşasın" demiş.

Kazdağı'nda kalan Sarıkız ölmemiş ve kazlarını gütmeye devam etmiş. Hatta yolunu, izini kaybedenlere yardımcı olmuş. Bu durum kısa zamanda babasının kulağına gitmiş.

Kızının ölmediğini öğrenen baba, Kazdağı'na kızının yanına çıkmış. Dağda kaz çobanlığı yapan Sarıkız, babasını görünce sevinmiş, ona yemek ikram etmiş. Yemek sırasında babası kızından su istemiş. Sarıkız elini uzatarak kilometrelerce aşağıdaki Güre çayından su alarak babasına vermiş. Babası kızının ermiş olduğunu görünce pek sevinmiş.

Sarıkız'ın öldüğü ve bugün kabrinin bulunduğu yere Sarıkız Tepesi, babasının öldüğü yere ise Babatepe veya Kartaltepe adı verilmektedir.

Kültürümüzün en renkli kaynaklarından olan efsanelerimiz unutulmamak için çoğu zaman bir maddi ize veya mekana bağlanır. Sarıkız efsaneleri de böyledir. Kaz dağlarının zirvesindeki Sarıkız Tepesi ve bu tepenin üzerindeki kabir, Sarıkız efsanelerinin günümüze kadar ulaşan izleridir. Şimdi anlatacağımız efsane ise farklı bir Sarıkız efsanesi olarak dikkati çekmektedir. Ancak bağlı bulunduğu iz yine aynıdır.

Delikanlının biri güzeller güzeli bir kıza aşık olmuş. Kız, evlenme şartı olarak, delikanlıdan gücünü ispatlamasını istemiş. Bu şarta göre delikanlı sırtına yüklenen tuz çuvallarını taşımak zorundadır. Delikanlının sırtına tuz çuvalları yüklenmiş. Yamaçtan tırmanırken çuvallar dengesini kaybetmiş ve delikanlı yuvarlanarak göle düşmüş. Tuzlar ıslandıkça çuvallar ağırlaşmış ve delikanlıyı suyun derinliklerine çekmiş. Köy halkıbu acıya sebebiyet verdiği için kıza öfkelenmişler. Ona yumurtalar atmışlar. Sarı Kız adı da buradan kalmış.

Öfkeleri yatışmayan köylüler babasına giderek kızını şikayet etmişler ve onu yok etmesini istemişler. Babası yumurtalara bulanmış kızını alıp tepeye çıkmış. Kızını öldürmeden önce abdest alıp namaz kılmak isteyen baba kızından su bulmasını istemiş. Kız delikanlının boğulduğu gölün suyundan getirmiş. Su tuzlu olduğu için babası yeniden tatlı su bulup getirmesini istemiş. Bunun üzerine kız ayağını yere vurmuş, o anda yerden bir kaynak suyu fışkırmaya başlamış. Durumu gören babası kızının ermiş olduğunu anlamış ve onu öldürmekten vazgeçmiş. Kimsenin zararı dokunmasın diye de suyun etrafını taş duvarla çevirmiş.

Kaz dağlarının zirvesindeki bu kaynak, bugün hala yörede şifalı olarak bilinmektedir. Ayrıca hem Sarıkız'ın, hem de babasının öldükleri yerler kutsal sayılmaktadır. Babasının öldüğü ve bugün kabrinin bulunduğu kabul edilen yere Kartaltepe veya Babatepe; Sarıkız'ın kabrinin olduğu tepeye ise Sarıkız Tepesi adı verilmektedir. Bu tepelerin ermiş bir kız ile babasına izafe edilmesi ise elbetteki eski Türk inanışlarındaki dağ kültünün bir yansımasıdır.

Kazdağı'nın zirvesinde bulunan Sarıkız'ın kabri bugün de yöre halkı tarafından ziyaret edilmektedir. Her yıl 14-16 Temmuz tarihleri arasında Akçay'da yapılan Zeytin Festivali'nde Sarıkız da temsil edilmektedir. Ayrıca Sarıkız'ın kabri başında herkesin dileğini yazabildiği büyük bir dilek

CENNET BURSA EFSANESİ
 
Vaktiyle her Süleyman'dan içeri bir Hazreti Süleyman varmış; 
alnında peygamberlik nuru yanar, başında hükümdarlık tacı parlarmış; 
Allah ona "mührü Süleyman" derler tılsımlı bir mühür ihsan etmiş;
 bu sayede dağa taşa hükmeder; kurda kuşa sözü geçermiş... Oturduğu taht desen ne altın, ne fildişi; ya cin, ya peri işi bir tahtırevanmış! Dur derse durur; yürü derse yürür; uç derse uçarmış.Böylece dünyanın dört bir yanını dolanır; ağlayanla ağlar, gülenle gülermiş.


   Günlerden bir gün tahtına kurulur; sağ yanına sağ vezirini, sol yanına sol vezirini alıp havalanır göklere... Dağlar eğim eğim eğilir; yollar erim erim erir; bir göz yumup açıncaya kadar gelir, dağların dağı Uludağ'ın tepeciğine iner, bakar ki, ne baksın! Bu dağın bir kanadı ses, bir kanadı renk; bir kanadı su, bir kanadı ışık!

  Hazreti Süleyman:"Yaratan neler yaratıyor!" diyerek parmağı ağzında kalakalır. Neden sonra kendine gelip sağına döner, sağ vezirine:

  "A benim vezirim; sen çok gezdin, çok gördün; imdi dünya gözüyle bakınca bu yerleri nasıl görüyorsun?" diye sorar.

 

Sağ vezir: "Ey benim sultanım, efendim; Allah her güzelliği buraya vermiş ama bunları görüp duyacak, derleyip koklayacak biri olmadıktan sonra neye yarar? deyince, Hazreti süleyman bu söze mührünü basar. Sonra sola dönüp sol vezirine:

  "A benim vezirim; sen çok yaşadın, çok bilirsin; dünyada bu güzelliklerden üstün bir güzellik daha var mı?" diye sorar. Sol vezir da aynı dilden cevap eyleyip:

  "Var sultanım, var! Öyle ya, dal dal ötüşen kuşların sesi güzeldir ama, gönül yaylasını saran insan sesi daha güzeldir... Burcu burcu kokan güller güzeldir ama, hiçbiri gül yanaklar gibi domur domur açılmaz... Şu uçsuz bucaksız mavi su güzeldir ama, bir damla gözyaşının, yanan yüreklere verdiği ferahlığı veremez.. Şu pırıl pırıl gökyüzü güzeldir ama, hiç bir ayın ondördü sultan gibi, ay ile bahsedip gün ile doğamaz..." deyip kesince, Hazreti Süleyman bu söze de mührünü basar ve son sözü kendi alır:

  "Ey benim vezirlerim; ikiniz de ağzı öpülecek adamlarsınız; bu yerlerin bir 'insan' eksiği var. Dediğiniz gibi bu güzellikleri görüp duyacak biri olsaydı, ya dile getirir, ya tele getirir de, böyle kaybolup gitmezdi, bu bir! Üstelik bunlara her güzellikten üstün bir de insan güzelliği katılırdı, bu iki!

 

"İmdi, siz de benim bu sözüme bir 'mim' korsanız, şu yaylaları yurt edinelim.. Bir saray yaptıralım, köşkü beraber; içinde bahçesi, suyu beraber... Bu saraya güzeller güzeli Belkıs'ın tahtını kuralım; bu bahçeye de dilediği gülü, bülbülü konduralım ve lakin köşkün anahtarı bende kalsın!"

   Vezir vüzerası mim koymaya kalmaz; dağ taş dile gelip: "Belkıs, Belkıs!" diye  inim inim inler...

  Hazreti Süleyman o saatten sonra tezi yok, perilerini başına toplayıp onlara danışacak olur, ama perilerden bir peri, niyetini gözünden okuyup ağızsız dilsiz anlatır ona:

  "Ya Süleyman; 'Can kavmi' derler bir kavim vaktiyle buralarda bir şehir kurmuştu ama 'Cin kavmi' dedikleri kavim de bu şehre göz koymuştu. Bin yıl dövüştüler durdular ya, son sonu ne onlara kaldı, ne bunlara; tufan erişip sular altında kaldı şehir! İşte bu dağın eteğinde gördüğün göller, göl değil, o tufanda göllenip kalmış sudur; o şehir de, sözüm ona, bu göllerden birinin altında yatıp duruyor..." deyince, Hazreti Süleyman mührü Süleymanı basar, vüzerası da birer mim kor bu söze...

  Bunun üzerine su perileri sulara dalar; gölleri boşaltıp can şehrini ortaya çıkarırlar. Dağ perileri de dağlara tırmanır, getirecekleri kadar getirip, mermer taş, mermer direk bir saray kurarlar, köşkü beraber, bahçesi, suyu beraber.

 

Periler bu hayhayda iken, Hazreti Süleyman kuşun kanadıyla her yana haberler gönderip cümle ela gözlüleri buyur eder. Nerde var nerde yok, ela gözlüler de gelir, bu şehre yerleşir; Belkıs Sultan da varıp sarayına, tahtına kurulur; şehir şehir olur, saray da saray!

  Sağ vezir bunu sağ gözüyle görür: "Cennet burası!" der; meğer sol vezirin bir kulağı biraz ağırmış; bu sözü "Cennet Bursa!" anlamasın mı?

   O gün bu gün, bu şehrin adı "Bursa" kalır. Şehrin anahtarı kendisinde ya, Hazreti Süleyman da yılda bir kez olsun, felekten bir gün çalıp Bursa'ya gelir,  Belkıs Sultan'la murat alıp murat verir.

 Eh fani dünya kimlere kalmış ki onlara kalsın, ömürlerini yakalarına dikmediler ya! Bir gün ikisi de bahtını yellere, tahtını ellere bırakıp bu dünyadan göçüp giderler, ama gel zaman git zaman, Bursa, Bursa olarak kalır.

 

 

                   EFSANENİN SONU

Bİ SONRAKİ ÖDEV İÇİN "AŞAĞIYA"


YUKARIYA ÇIKMAK İÇİN "
BURAYI" TIKLAYINIZ











  ÖDEV 2 :

FİİLLERDE ÇATI

 

NESNESİNE GÖRE ÇATI (NESNE- YÜKLEM İLİŞKİSİ): Nesnesine göre çatı ,yüklemin nesne alıp almamasına göre değerlendirilir.

 

1)Geçişli ve Geçişsiz Fiiller:

 

Nesne alabilen fiiller geçişlidir.Pratik olarak bir fiilin geçişli olup olmadığını anlamak için fiile “neyi, kimi” sorularını yöneltiriz ,bu soruları yöneltebiliyorsak fiil geçişlidir, yöneltemiyorsak fiil geçişsizdir.Bir diğer yöntem ise şudur:Fiilin başına “onu” zamirini getirebiliyorsak fiil geçişlidir ,getiremiyorsak fiil geçişsizdir.

 

*Seni duyuyorum. ( “kimi duyuyorum?” ya da “onu duyuyorum”) (geçişli)

*Beni anladığını biliyorum. ( “neyi biliyorum? Ya da “onu biliyorum.) (geçişli)

*Lütfen otur. ( “neyi otur? Ya da “onu otur” ) (geçişsiz)

*Kitabı verir misin? (“neyi verir misin?” ya da “onu verir misin?” (geçişli)

*Burası ne güzel kokuyor. (“neyi kokuyor?” ya da “onu kokuyor”) (geçişsiz)

*Sonbaharda bitkiler ölür. (“neyi ölür? Ya da “onu ölür”) (geçişsiz)

*Seni çok seviyorum. (“kimi seviyorum?” ya da “onu seviyorum”) (geçişli)

*Bir bilinmezliğe doğru yürüyorum. (“neyi yürüyorum” ya da “onu yürüyorum”) (geçişsiz)

 

Not: Bir fiilin geçişli olabilmesi için cümlede mutlaka nesne olması şart değildir.Cümlede nesne olmasa bile cümle geçişli olabilir.Önemli olan “neyi, kimi” sorularını sorup soramadığımızdır.

*Gördüm; ama söyleyemedim.

 

2)Oldurgan ve Ettirgen Çatılı Fiiller:   

 

Geçişsiz bir fiilin üzerine “-r,-t,-tır” eklerinden birinin getirilerek fiilin geçişli yapılmasına “oldurgan” çatılı fiil denir. Geçişli bir fiilin üzerine “-r,-t,

-tır” eklerinden biri getirilerek fiil yeniden geçişli yapılıyorsa o fiil “ettirgen” çatılı bir fiildir.Bu durumda eylemin geçişlilik derecesi arttırılmış olur ve bir başkasına yaptırma,ettirme anlamı katar.

 

*Adam öldü (geçişsiz) ---------------------------- Adamı öldürdü. (oldurgan)


*Günler zor geçiyor.(geçişsiz) ------------------  Günlerini zor geçiriyor.(oldurgan)


*Bu kitapları okudum (geçişli) -------------------Bu kitapları okuttum.(ettirgen)


*Her şeyi kırdım (geçişli) -------------------------Her şeyi kırdırdım (ettirgen)


*Araba durdu.(geçişsiz) -------------------------- Arabayı durdurdu  (oldurgan)


*Yeni aldığım daireyi boyadım.(geçişli)--------Yeni aldığım daireyi boyattım (ettirgen)


*Saçları uzamış (geçişsiz) ------------------------Saçlarını uzatmış (oldurgan)


*Kumaşı ölçüsüne göre kestim. (geçişli)--------Kumaşı ölçüsüne göre kestirdim.(ettirgen)


*Her sabah koşarım.(geçişsiz)------------------- Yıllarca bu topraklarda at koşturduk.
(oldurgan)


*İşe başladım.(geçişsiz) -------------------------- Dersleri başlattım.(oldurgan)

 

ÖZNESİNE GÖRE ÇATI (ÖZNE-YÜKLEM İLİŞKİSİ):  Öznenin yüklemle ilişkisi 4 grupta incelenir.

 

1)Etken Fiil ve Edilgen  Fiiller:

 

Yüklem durumundaki fiilin gösterdiği işi doğrudan doğruya öznenin kendisi yapıyorsa  fiil etken çatılı demektir.Yani fiilin gerçek öznesi varsa ve “l,n” çatı ekini almamışsa fiil etkendir.Bir fiil “l,n” çatı ekini almışsa ve eylemin kim tarafından yapıldığı belli değilse o fiil    edilgendir. Edilgen fiillere “kim tarafından” sorusunu yönelttiğimizde cevap alamayız.


*Evi güzelce temizledi.(evi temizleyen kim? “o”, geçek öznesi var, o halde etkendir.)

  b.li.ne


*Ev temizlendi. (ev kim tarafından temizlendi?cevap alamıyoruz, eylemi yapan belli değil o halde edilgen)

  s.ö


*
Kadın, bulaşığı yıkadı.(bulaşık kim tarafından yıkandı? “kadın” eylemi yapan belli olduğu için etken)


*Bulaşık, yıkandı. (bulaşık kim tarafından yıkandı?belli değil,cevap alamıyoruz, o halde 
edilgen)


*Polis, bu kişileri arıyor.(arayan kim? “polis” gerçek öznesi var eylemi yapan belli öyleyse etken)


*Bu kişiler aranıyor. (arama eylemini yapan kim? Belli değil öyleyse edilgendir)


*Masaları kenara çekti. (masaları kenara çeken kim? “adam” eylemi yapan belli öyleyse etkendir.)


*
Masallar kenara çekildi.(masaları kenara çeken kim?belli değil öyleyse edilgendir)


*Sınavın iptal edileceğini söyledi.(sınavın iptal edileceğini söyleyen kim? “o” gerçek öznesi vardır,etkendir.)


*Sınavın iptal edileceği söylendi.(sınavın iptal edileceğini söyleyen kim?belli değil o halde edilgen.)


*Ilık yaz akşamlarında
şarkılar söylerdik. (şarkılar söyleyen kim ? “biz” gerçek öznesi var o halde etken)


*Ayrılık gecesini hiçbir zaman unutamadım. (unutamayan kim? “ben” gerçek öznesi var o halde etken)


*En güzel
şiirler gençliğin uykusuz gecelerinde yazılır. (yazma eylemini yapan kim? belli değil. edilgen)


*Çalındı umutların en güzeli benden. (edilgen)

 

2.Dönüşlü Fiiller:

 

       Fiil kök ya da gövdelerine “n, l” çatı ekleri getirilerek yapılır.Dönüşlü eylemlerde özne işi bizzat kendisi yapar ve yaptığı işten de bizzat kendisi etkilenir.Edilgen fiillerle dönüşlü fiiller birbiriyle karıştırılmamalıdır. İkisi de “l,n” çatı eki alır.Ancak edilgen çatılı fiillerin gerçek öznesi yokken dönüşlü çatılı fiillerin gerçek öznesi vardır.Ayrıca dönüşlü çatılı fiillerde “kendi kendine” anlamı vardır.

 

* Annem geleceğimi öğrenince çocuklar gibi sevindi.

* Kocası eve gelmeyince karısı meraklanmış.

* Yüzmek için hemen soyundu.

* Çocuklar havuzda yıkandı.

* Bir Akdeniz kentinin tuz kokan sabahlarında uyanıyorum.

* Kız aynanın karşısında saatlerce süsleniyor.

* Kadın etrafa bakındı.

 

3. İşteş  Çatılı Fiiller:

 

      Fiil, kök ya da gövdelerine “ş, leş” çatı ekleri getirilerek yapılır.İşteş eylemler, işin birden fazla özne tarafından karşılıklı ya da birlikte yapıldığını bildirir.İşteş çatılı fiillerde özne gerçektir.

 

* Sen sahilde üzgün beklerken öpüşür ay ile sular. (k)

* Görünmez dallarda kuşlar ötüşür. (b)

* Kuru güz yaprakları uçuşuyor rüzgarda.( b)

* Onunla bir süre öylece bakıştık. (k)

* Sazı ellerine alan aşıklar saatlerce atıştı. (k)

* Onunla hemen her gün telefonlaşırım. (k)

* Yolcular durakta bekleşiyordu. (b)

 

Not: Bazı fiiller çatı eki almadan da işteşlik özelliği gösterebilir.

 

* Türk-Yunan ordusu Sakarya’da savaştı.

* Pehlivanlar er meydanında güreştiler.

* Onunla istemeye istemeye barıştım.

* Sonunda ona kavuştum.

                       En Güzel Paylaşımlar İçin Mail Grubumuza Üye Olun

 


 
Bugün 7 ziyaretçi (42 klik) kişi burdaydı!

Enes ÇINAr NeT Yapımıdır. Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol